İki konu daha var. Birincisi, toplumların en eski çağlardan bugüne gelene kadar kendi ürettiği kültür oluşturma biçimleri vardır. O nedenle yerel yönetim olgusunu küçümsememek lazım. Yerel yönetim aslında dünyanın en önemli kavramlarından biri; belli bir grubun, belli bir bölgenin kendi kendisini yönetmesinin aracıdır ve o yerel kültürle yerel yönetim arasında mutlaka sosyolojik bir ilişkinin olması lazım. Nitekim İKSV bir tarihte bunu bir rapor haline getirdi; “Acaba yerel yönetimler bu kültürel yönetimin önünü nasıl açabilirler?” sorusuna cevap aradı. Başta söylediğim gibi, eğer kültür üretimi bir anayasal haksa, devletin topluma karşı sorumluluğuyla yerine getirmesi gereken, şartlarını sağlaması gereken bir haksa, yerel yönetimler bu yönde daha özerk, daha bağımsız şekilde bunu sağlayabilir.
Bir başka husus daha var, onu genellikle ihmal ediyoruz, o da kültür endüstrisidir. Burada soru, kültür endüstrisine karşı devletin yerine getirmesi gereken sorumlulukları var mı? Bu sorumlulukların sınırı ne olacaktır? Sansüre aklı başında olan herkes karşıdır ama kültür endüstrisinin bu bazen “yıkıcı” olabilen yapısına karşı bir baraj oluşturma görevi, sorumluluğu mevcut mudur? Çünkü bir gerçeği biliyoruz, o da şu: Dünyanın her yerinde kültür ikiye ayrılmış vaziyette. Bir operadan, baleden, resimden, heykelden, güncel sanattan oluşan yüksek kültür var. Bir de popüler kültür var. Şimdi bu popüler kültürün karşısında yüksek kültürün nicelik olarak bir baraj oluşturması diye bir şey söz konusu olamaz. Rolling Stones konserini bilmem kaç yüz bin kişi izlerken, bir küçük resim sergisini, belki entelektüel açıdan çok önemli olan bir sergiyi izleyen insan sayısı onunla mukayese edilebilecek düzeyde değildir. O zaman bu küçük, nicelik bakımından küçük, ama nitelik açısından çok yüksek entelektüel yorumları getiren alanın muhafazası nasıl gerçekleşecek? Devlete bu manada düşen büyük görev şudur: Devlet, nitelik bakımından çok önemli, ama maddi imkânlar ve nicelik bakımından küçük olan alanı mutlaka kültür endüstrisine karşı bir şekilde desteklemek zorunda.
Devletin yapabileceği, atabileceği bazı çok somut ve fonksiyonel adımlar da var. Mesela vergi politikaları. Fransa’da kitap satışlarında veya sinema sektörünün ayakta kalmasında devlet özel vergi politikaları uygulamıştır. Türkiye’de ise henüz biz bu algı ve bu anlayış içinde değiliz.