ALİ ÇARKOĞLU ve IŞIK ÖZEL
ile Söyleşi
  • ALİ ÇARKOĞLU

    Halen Koç Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi’nde Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesidir. Daha önce Boğaziçi Üniversitesi (1994-2002) ve Sabancı Üniversitesi’nde (2002-2010) öğretim üyesi olarak çalışmıştır. 2008-2009 akademik yılında Hollanda Beşeri ve Sosyal Bilimler Yüksek Araştırmalar Enstitüsü’nde (NIAS) akademi üyesi olarak araştırmalar yapmıştır. Doktora derecesini State University of New York-Binghamton’da 1994’te savunmuştur. Araştırma alanları davranışsal siyaset bilimi soruları üzerine yoğunlaşmış ve oy verme davranışı, kamuoyu ve parti politikaları alanlarında değişik sorulara cevap aramıştır. Yükseköğrenim öğrencilerinin tercihleri, dindarlık, siyasal İslam ve siyasi davranış ilişkisi, Müslüman toplumlarda hayırseverlik, yolsuzluk, kayıt dışılık, AB üyeliği hakkında görüşler ve oy verme davranışı üzerine değişik araştırma ekipleriyle birlikte aralarında Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu (TÜBİTAK), United States Institute of Peace (USIP), Ford Foundation, Nuffield Foundation, Open Society Institute, Boğaziçi, Sabancı, Işık ve Koç üniversiteleri araştırma fonları tarafından desteklenen saha çalışmaları yürütmüştür. Turkish Studies dergisinin kuruluşundan beri yayın kurulundadır. TESEV’in 2000-2001 yılları arasında araştırma direktörlüğü görevini yürütmüştür. European Journal of Political Research, Electoral Studies, Middle Eastern Studies, Political Studies gibi dergilerde ve derleme kitaplarda makaleleri yayımlanmıştır. Ersin Kalaycıoğlu ile birlikte Turkish Democracy Today: Elections, Protest and Stability in an Islamic Society [Bugünkü Türk Demokrasisi: Bir İslam Toplumunda Seçimler, Protesto ve İstikrar] (2007) ve The Rising Tide of Conservatism in Turkey [Türkiye’de Yükselen Muhafazakâr Eğilim] (2009) kitaplarını yazmıştır.

  • IŞIK ÖZEL

    Madrid III. Carlos Üniversitesi’nde Sosyal Bilimler Bölümü ve Juan March Enstitüsü’nde öğretim üyesidir. Özel, 2007-2017 yılları arasında Sabancı Üniversitesi’nde görev yapmıştır. Ekonomi alanındaki lisans eğitimini ODTÜ, yüksek lisans eğitimini ise Boğaziçi Üniversitesi’nde tamamlayan Özel, siyaset bilimi alanındaki doktora derecesini Washington Üniversitesi’nden almış, doktora sonrası çalışmalarını Barcelona Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü’nde yürütmüştür. Özel, Hertie School of Governance, Freie Universität Berlin, Colegio de Mexico ve Instituto de Empresa’da misafir öğretim üyesi olarak bulunmuştur. Karşılaştırmalı siyaset ve uluslararası ekonomi politik alanlarında uzmanlaşan Özel, gelişmekte olan ülkelerde piyasa dönüşümleri, kurumsal değişim, yönetişim, eğitim, sosyal politika ve devlet-toplum ilişkileri üzerine çalışmalar yürütmektedir. Özel, birçok makale ve kitap bölümünün yanı sıra, State-Business Alliances and Economic Development: Turkey, Mexico and North Africa [Devlet-İş Dünyası İttifakları ve Ekonomik Kalkınma: Türkiye, Meksika ve Kuzey Afrika] (2014) kitabın yazarıdır.

Ben dünyanın farklı yerlerindeki ESK örneklerini inceledim. İş dünyası nasıl ESK’lara dahil oldu? Aslında bütün dünyada bu tür konseylerin, yani bütün ekonomi çapında oluşmuş ve çok katılımcıya sahip konseylerin artık çok fazla işlemediği görünüyor. Hatta ESK’ların anavatanı Avrupa’daki gelişmeler bile Türkiye’dekine oldukça benzer. Bizde Ekonomik ve Sosyal Konsey 2010’da Anayasa’ya girdi ama 2009’dan beri toplanamıyor. Eskiden toplanıyor, bir şey çıkmıyordu, şimdi toplanamıyor bile. Avrupa’da da benzer bir durum var. 

ESC, 2007 Lizbon Anlaşması’ndan sonra Avrupa Anayasası’na giriyor. 1957’den beri var olduğu halde, bir kurum olarak ve gerekliliğinin altı çizildiği halde, özellikle 90’lardan beri daha da resmileşiyor kurumsal olarak, ama beklenenin tam tersine etkinliğini yitirmeye başlıyor hem Avrupa düzeyinde hem ulusal düzeyde. Yani birçok ülkede artık işlemediği düşünülüyor. Daha etkin işlediği ülke örneklerine baktım, bunlar daha az katılımcılı, sınırları çok belli, belli konu ve sorunlara odaklanan ve katılımcıların nasıl katılacaklarına ilişkin kuralların çok açık ve net olduğu platformlar. Bunların bir kısmı da sadece özel sektör inisiyatifi. Devlet yok aralarında. 

Devlet şöyle var, Hollanda örneğine baktım. 33 kişi var, 11, 11, 11 diye alınmış. İlk iki 11’in ne olduğunu tahmin edebilirsiniz, emek ve iş dünyası. Diğer 11, crown members diyorlar. Onlar da siyaset dünyasının temsilcileri değil, bağımsız uzman konumunda aktör. Yani mesela Merkez Bankası başkanı geliyor, Merkez Bankası başkanı kurumsal olarak üyesi. Bakanlar, bürokratlar ise ancak davet ediliyor. Avusturya örneğinde 21 kişi galiba, daha da küçük, yine özel sektör inisiyatifi, tamamen bağımsız. Mutlaka çok önemli şeyler tartışıldığı için devlet erkânı gitmek durumunda oluyor toplantılarına. Çok düzenli toplantılar bunlar. 

Fransa’da ise 189 kişilik bir konsey var, yani büyük ve çok geniş katılımın olduğu bir kurum. Fransa’da devlet geleneği Türkiye’ye çok benzer. Devlet geleneğinin benzediği, bürokratik geleneğin ve merkeziyetçi devletin bize benzediği ülkelerde, AB içinde olsalar bile, aslında ESK’lar küreselleşmeye ve çokuluslu hale gelmeye dayanabilmiş değiller. Daha önce 80’lerde, 90’larda iyi işleyen, hatta uluslarüstü organları, kurumları destekleyen, bunların kurulmasına katkıda bulunan ESK’lar tam da o kurumlar kurulduktan sonra, yani AB gerçekten AB olduktan sonra etkinliklerini yitirmişler. Avrupa’nın birçok yerinde böyle bu. 

İspanya’da ESK toplanıyor, hemen hemen düzenli toplanıyor ama orada daha önce 1977’de anayasa yapılırken özel sektörün oluşturduğu bir çatı örgüt var ve bu örgüt katılıyor. İçinde bir sürü kırılma ve parçalanma elbette vardır, ama tek kuruluş olarak katılıyor. 

Türkiye’de de yapılabilecek şey belki bir platform oluşturmak olabilir. Ya da ilk önce iş dünyası içinde bir platform oluşturabilmek, daha sonra toplumun diğer örgütlenmiş sivil kesimleriyle ilişki kurmayı becerebilmek, başarabilmek.

BE

Kamu olmasa da...

Evet, kamu olmasa da bunu yapmak lazım. Ayrıca iyi işleyen konseylerin mutlaka Ekonomik ve Sosyal Konsey gibi çok geniş kapsamlı olması gerekmiyor. Japonya’da örnekleri var, Şili’de var. Eskiden Kore vardı ama o artık öyle eskisi gibi işlemiyor. Eskiden, korumacı bir ekonomi, koşulları çok belli, küreselleşmiş oyuncular çok az, çok farklıydı o dönem. O koşulları yakalamak bugünün dünyasında mümkün değil. Bu kadar çok yabancı oyuncunun ve bu kadar akışkan sermayenin varlığı koşullarında bunları yapabilmek eskisi gibi mümkün değil. Genelde daha iyi işleyen konseyler, çok spesifik, ölçülebilir çıktıları olanlar. Hatta sektörel konseyler oldukça yaygın dünyada ve iyi işleyen konseyler arasında bunların sıklıkla altı çiziliyor. Latin Amerika’da, Şili’de. Brezilya’da özellikle Lula döneminde vardı bunlar, gerçekten iyi işliyordu. Yani o sektörün en iyi oyuncularını bir araya getiren, yeterince geniş kapsamlı ve o sektörün çok spesifik problemlerine odaklanan. TOBB’un sektör konseyleri var, komiteleri var ama tabii TOBB’un yapısı itibariyle zaten orada yapısal bir problem var önümüze çıkan. 

Dediğim gibi, kamunun olmayacağı ama özel sektörün olabildiğince geniş temsil edilebileceği ve diğer kesimlerin de olabildiğince geniş temsil edilebileceği, hatta akademisyenleri, uzmanları, emek ve iş dünyası dışında da bu konularda uzmanlaşmış aktörleri içine alan çok oluşum var dünyada. Bir de kamu, böyle bir oluşumun sözünü bir biçimde dinlemek durumunda kalıyor. O piyasanın gerçek oyuncuları bunlar.

Ben Türkiye’de iş dünyasıyla akademinin, ya da düşünce insanlarının da çok sınırlı iletişimleri olduğunu düşünüyorum.

BE

Çok haklısınız. 

Birçok ülkeye nazaran.

BE

Her konuda, teknik konular dahil olmak üzere. Teknolojik konular dahil olmak üzere. En rahat olunması gereken mühendislik konuları dahil olmak üzere.

Aslında buna ilişkin söylem hem kamuda var hem de özel sektörde. Üniversitelerde de var. Üniversite-sanayi işbirliği. TÜBİTAK’ın önemli inisiyatifleri var, yaptığı iyi şeylerden biri, ama sınırlı elbette. Sosyal bilimlerde ise hiç olmadığını düşünüyorum. Birçok ülkede bunun çok iyi örnekleri var. Benim İspanya’da çalıştığım III. Carlos Üniversitesi’nin bünyesinde yer alan Juan March Vakfı, özel sektörün kurduğu bir vakıf. İspanya’nın sosyal bilimlerde dışarıya en açık kuruluşu denebilir; en iyi doktora tezlerinin, yüksek lisans tezlerinin yazıldığı yer burası. TÜSİAD sosyal bilimler alanında burslar verebilir, doktora programlarını destekleyebilir. Belki bir enstitü kurulabilir. Sosyal bilimler enstitüsü. Sadece bu memleketin problemlerine odaklanabilir ya da farklı dönemlerde belli problemler seçilebilir.

Aynı şey Lizbon’da da var benim bildiğim. Doktoralı 400 sosyal bilimcinin çalıştığı dev bir bina ve bu da tamamen özel bir inisiyatifle başlamış. 

Örneğin özel sektörün önemli bulduğu konular olabilir. Bu konularda çalışacak doktora öğrencilerine böyle bir imkân sağlayan bir enstitü olabilir. TÜSİAD Kürsüsü olabilir ya da Eczacıbaşı Kürsüsü olabilir, bilemiyorum. Yani sosyal bilimlerin gelişmesi ve bunun ülkenin sorunlarının orta vadede çözümüyle ilişkisinin anlaşılması için çok önemli.

BE

Peki, başka bir konuya geçelim. Bizim örgütlerimizin veya sivil toplum kuruluşlarımızın, iş dünyasını temsil eden kuruluşların küresel yönetişime katkılarını yeterli buluyor musunuz? O konuda daha iyi yapabileceğimiz şeyler var mı sizce?