Söyleşimize başlarken, dün tesadüfen bana ulaşan, önemli bir Avrupa bankasında çalışan bir dostumun gönderdiği rapordan bahsetmek istiyorum. Raporun başlığı: Turkey at the Crossroads. “Dönüm noktasında Türkiye” veya “Yol Ayrımında Türkiye.” Bu bana birkaç ay önce yine yabancı dostlarımla yaptığım bir sohbet toplantısını hatırlattı. Ben de konuşmama tesadüfen benzeri bir başlık koymuştum. Daha da ilginci, iş yaşamımın en başlarında, yani 1974’te, ilk defa bir yabancı dinleyici kitlesine konuşma yaptığımda, çok iyi hatırlıyorum, konuşmamın başlığı yine aynıydı: Turkey at the Crossroads. Bakıyoruz, Türkiye hep bir yol ayrımında... Türkiye bazı temel kararlar vereceği noktaya geliyor, bu noktada vereceği kararlar çok önemli gibi bir his oluşuyor ve bu benim söylediğim zaman aralığı 40 küsur yıl... Ama arada da eminim, “Yol Ayrımında Türkiye” başlıklı düzinelerle konuşma bizler tarafından, başkaları tarafından yapılmıştır.
Bu ne ifade ediyor acaba? Biz çok farklı aşamalardan geçerek bugünlere geldik. 70’li yıllar çok farklı bir ekonomik ortamdı, ondan sonra 80’li yıllarda bildiğimiz gibi Türkiye dışa açılma çabaları içine girdi, istediğimiz dengeleri sağlayamadık. 90’lı yıllarda bazı bocalamalar geçirdik. Ondan sonra da 2002’den itibaren bir politik istikrar dönemi... Bunun başında oldukça tatmin edici ve ümit yaratan ekonomik sonuçlar... Hatta dünyanın krize girdiği 2007-2008 yıllarından sonra da Türkiye’nin tatmin edici performansını bir süre sürdürmesi... Ama son yıllarda düşüş gösteren ve ileriye yönelik olarak kuşkular yaratan bir ekonomik performans... Tabii bu çerçevede Türkiye’nin kendi bölgesi ve kendi iç siyasi gelişmeleriyle ilgili, ekonomiyi de etkileyen çok dramatik gelişmeler, olaylar yaşadık. Bunları değerlendirdiğimiz zaman acaba bu “yol ayrımında Türkiye” konusuna nasıl bakmalıyız? Nasıl bir yol ayrımındayız? Gidişatın olumlu yönde olmasını nasıl sağlayabiliriz? Acaba tartışmamıza buradan başlayabilir miyiz?