Şimdi “değiştirebilirse, epey etkiler” diye düşünüyorum ama ne kadar değiştirebilir? Yani diğer konularda da Trump bol bol konuşuyor ama genel gidişata çok da etkisi olamaz gibime geliyor.
Özellikle kömürünüz varsa, termik santralden elektrik üretmek oldukça ucuz. Ama Amerika’nın bunun çevre maliyetlerinin farkında olmaması söz konusu olamaz. Trump çok fazla zorlamaya kalktığında, kömüre yüklendiğinde bir direniş çıkacaktır diye varsayıyorum. Zaten görüyoruz, Trump Paris Anlaşması’ndan çıktığını açıklar açıklamaz kentler, eyaletler buradaki sınırlara uyacaklarını taahhüt ettiler. Amerikan siyaseti açısından, yerel yönetimlerin gücü açısından da bu hayli ilginç bir deneyim oluşturacak sanıyorum.
Bu ilk noktamızdı. İkinci nokta ise, sürdürülebilir enerji konusunda Amerika’nın önde giden ülkelerden biri olması. Almanya, Amerika başa baş gidiyorlar bu alanda ve özellikle güneşten elektrik üretilmesi konusunda son yıllarda ciddi atılımlar oldu. Mesela rüzgâr gülü konusunda teknolojiyle büyük ölçüde bir yere geldiniz, artık daha gidebileceğiniz fazla bir yer yok ama güneşte var. Güneş panellerini siz çok daha verimli hale getirebiliyorsunuz, üretimi de çok daha ucuzlatabiliyorsunuz. Buralarda önemli bir imkân sizi bekliyor. Örneğin artık sadece binaların çatısını değil, binaların dış cephelerini de güneş panelleriyle kaplatmanız mümkün. Düşünebiliyor musunuz? Binanın sadece çatısı değil, bütün cephesini kaplatabiliyorsunuz. Buradan inanılmaz bir elektrik üretimi sağlayabiliyorsunuz. Ulaştırmada da artık şehir içi otobüsler elektrikli yapılmaya başlandı. Özetle, teknoloji konusunda Amerika’nın Almanya ile birlikte bu işin liderliğini yapmaya devam edeceğini düşünüyorum. Bu da önemli bir parametre. Netice itibariyle, orada fiyatlar göreli olarak düştüğü zaman, “Niye kömür yakayım ki ben, piyasa zaten bunu kendi kendine regüle edecektir” diye düşünebiliriz. Ama unutmayalım ki, Amerikan yaşam tarzı çok fazla tüketime dayalı: çok büyük evler, büyük arabalar, yani her şey büyük, bir oturduğunuzda da çok fazla yiyorsunuz. Bütün bunları düşündüğünüz zaman, siz ne kadar bu kesimi çevreci yaparsanız yapın, bu işin kuşkusuz bir ekolojik ayak izi oluyor. Dünya sınırlı, hatırlayalım; şu anki tüketim eğilimleriyle gidersek 1,6 kat daha dünyaya ihtiyaç var ve giderek yükseliyor bu rakam.
Özetle, ayak izini düşürmenin bir yolu bu tür yeşil teknolojilere geçmek ama bir yolu da biraz daha “Biz nasıl yaşıyoruz, nasıl bir tüketim yaklaşımımız var?” sorularını sormak. Bunu da en fazla sorması gereken ulus-devlet Amerika gibi görünüyor. Baktığınız zaman nüfusuna ve ekolojik ayak izine, onu görüyorsunuz, sonra Avrupa geliyor. Diğer taraftan, nüfusları fazla olmamasına rağmen petrol zengini ülkelerin ayak izi en fazla. Çin ve Hindistan çok yüksek nüfuslu yerler, ama şu anki ekolojik ayak izleri, kişi başı düşen ekolojik ayak izleri düşük. Giderek artıyor gerçi. Çin bu konuda hızlı bir dönüş yaptı, açıkçası kimse beklemiyordu bu kadar hızlı bir dönüşü. Bu tabii çok olumlu.