Ben biraz farklı düşünüyorum. Yönetişim konusunda ülkemizde gelişme olduğunu düşünüyorum. “Türk insanının aklı gözündedir.” İyi örnekleri gördükçe çabuk kopyalamayı iyi biliriz. Dolayısıyla önemli olan iyi örnekler oluşturmak ve bunları örnek olarak topluma sunmak. Bahsettiğiniz halka açık şirketler için konan SPK kurallarının yanı sıra yeni Türk Ticaret Kanunu da iyi yönetişim adına önemli gelişmeleri tetikledi. Özellikle anmak istediğim Prof. Ünal Tekinalp’in hazırlamış olduğu ilk taslak çok ilerici bir taslaktı bu konuda. Son anda bazı geri adımlar atılmış olsa da kurumsal yönetişim açısından önemli ilkeler ticaret kanunumuza da girmiş oldu aslında.
Her ne kadar SPK kuralları mecburiyet haline geldiyse de, önemli olan iyi uygulamaların sağladığı faydalar gözlendikçe, ailelerin ve patronların bağımsız üyelerden faydalanma isteği de artıyor. Ancak şu tarafını da unutmamak lazım, burada bir kültür meselesi var. Hakikaten hepimizin söylediği gibi kültürün tam olarak oturmadığı, sıkıştığı noktalarda yönetişimi iyi yapmaktansa, işte patronların istediği gibi yönetme eğilimi de olabiliyor. Haliyle bu da zamanla, öğrenmeyle gelişebilecek diye düşünüyorum. Dolayısıyla Türkiye’de baktığım zaman hakikaten daha iyi yönetim kurulu üyesi arama eğiliminin şirketlerde artmaya başladığını düşünüyorum. Herkeste mi? Hayır. Ama genelde bir eğilim var; belki biraz yavaş ama hakikaten bu konuda bir ilerleme olduğunu görüyorum, hissediyorum. Bu kültürü benimseyen şirketlerin de uluslararası piyasada kaynaklara ulaşmak açısından, kendi işlerinde riskleri daha iyi yönetebilmeleri açısından bir başarı sağladıklarını düşünüyorum. Zaten en büyük motivasyon da aslında bir kurala uymak için değil, başarıya olan katkısı nedeniyle bağımsız üyelere yer verilmesi olacaktır kanısındayım. Çünkü kuralları ne kadar iyi koyarsanız koyun, kurallar tek başına yeterli olmuyor, her kural aşılabiliyor. Örneğin SPK’nın bağımsızlık tanımına uysa da fikren bağımsız olmayan çok insan bulunabilir.
Dolayısıyla ne kadar kural koyarsak koyalım, sınırlamaya çalışırsak çalışalım, asıl değerli olan eleştirel düşünce kapasitesine sahip olmak ve düşünce bağımsızlığıdır. Bunun anlaşılması davranışlarda değişikliği tetikliyor.
Yönetim kurullarında bağımsızlığın önemi, yönetimden gelen önerilerin kurul olarak doğru bir süzgeçten geçirilerek değerlendirilmesinin sağlanmasıdır. Yönetim kurullarında herhangi bir yönetim kurulu üyesinin tek başına hiçbir yetkisi yok. Kurul olarak yetkili ama bireysel olarak yetkisiz. Kuruldaki üyelerin bakış açıları, yani süzgeçteki çizgilerin hepsi aynı yöne bakıyorsa, süzgeç görevini göremez. Süzgeçte ne kadar farklı bakış açısı varsa o kadar az hata geçer. Hata olmaz mı? Yine olabilir. Ama o kadar az hata geçer, dolayısıyla yönetim kurulunda çeşitlilik son derece faydalı oluyor. Bu çeşitlilik kavramını da sadece kadın erkek çeşitliliği olarak algılamamak lazım. Farklı sektörler, disiplinler, yaş, görev süresi gibi çeşitlilikler de bakış açısı bakımından zenginlik katıyor ve kurumun daha az hata yapmasına yardımcı oluyor. Bu bakımdan bağımsız üyeler, fikri bağımsızlık sergilediklerinde son derece kritik katkı sağlama potansiyeline sahip oluyorlar. Özellikle de aile şirketlerinde aile bireylerinin duygusal bakış açılarının bir şekilde dengelenmesine yardımcı oluyorlar.